Biz Kimiz?

İşsizlik! Yaşanmadığı ya da en azından yaşanabilme endişesine düşülmediği müddetçe dışarıdan anlaşılması zor bir durum. Hele bir de gençken ve hatta henüz işe bir kez olsun başlamamışken yaşanıyorsa; maddi zorluğu kadar psikolojik yükü de ağır olur. Ötesi gelirimize bağlı kişiler varsa veya çevremizdeki tek işsizsek; bu süreç zaman içerisinde hayatımızın belki de en zor günlerine dönüşür.

Ancak işsizlik bir neden değil, bir sürecin sonucudur. Öyle ki çoğunlukla kendimizi bu sonuçtan sorumlu tutar, elimizden geldiğince korkulan bu sonucu ötelemeye çalışırız. “Kendinizi geliştirin, farklı kılın” gibi tavsiyelere kapılıp okul ve dershane sıralarında yıllarca emek veririz. Bir iş sahibiysek fakat iş güvencemizden endişe ediyor ya da daha iyisini hak ettiğimizi düşünüyorsak; emek vermeye yine devam ederiz; şirket içi eğitimler, diploma üstüne diplomalar…

Üstelik kişisel yetkinlikleri artıran bu kurslara yalnızca zamanımızı ve emeğimizi değil; aynı zamanda kısıtlı bütçemizi de sarf ederiz. Devlet, eğitimden yavaş yavaş çekilmektedir veya işverenlerin taleplerini karşılayacak kalitede eğitim veremez hale getirilmiştir. Şirketler yetiştirilecek değil, her şeyi ile hazır ve kendilerine masraf olmayacak çalışan arayışındadırlar.

Yıllar süren eğitim ve kazanılan ek donanımlar neticesinde iş ilanlarına başvurur ve mülakatlara gideriz. Sonuç çoğu kez olumsuz olur. Hatta kimi zaman başvuru yapabileceğimiz bize uygun bir iş ilanı bile bulamayız. Eğer halihazırda çalışıyorsak, ne çok işsizin işimizi arzuladığını düşünerek kötüleşen şartlara mümkün suret aldırmaz; daha sıkı, daha uzun süre, kimi zaman geç saatlerde ve tatil günlerinde çalışmaya başlar, satın alma gücümüzü korumamızı sağlayacak enflasyon zammını bile isteyemeyecek, hakkımız olan yıllık ücretli izninizi kullanamayacak hale geliriz. Bu hikâyenin sonu ya işsizliktir ya mesleğimizden alakasız bir işte bulmaktır ya da alanımızda ama daha da kötü şartlarda çalışmak.

İşsizliğin bireysel bir başarısızlık olduğu bizlere sürekli söylenir; başarılı olanların doğuştan gelen yeteneklerinden, aile ve çevrelerinden, bazı zamanda talihlerinin yaver gitmesinden pek bahsedilmez. Kötü vaziyeti içselleştirmemiz, sorumluluğu kabul etmemiz ve bedeli ağır ödülü ise hafif bu mücadeleye yılmadan devam etmemiz telkin edilir.

Kimse milyonlarca kişinin işsiz olduğunu ya da hak ettiğinin altında koşullarda çalıştığını söylemez; söylese bile “böyle gelmiş böyle gider, sen kendini kurtarmaya bak” der ve geçer. Teknik anlamda muhtemelen en yüksek niteliğe ulaşmış nesil olduğumuzu; bir kısmımızın yabancı dil ve yazılım gibi edinilmesi zor yetkinliklere dahi sahip olmayı başardığı göz ardı edilir.

Yurt dışına gitmek istersek duvarlar bizi engeller, başarırsak kimisi buna kaçmak der. Gitsek bile bizim gibi milyonlarca işsiz insanın o ülkelerde de olduğunu görmemizle birlikte birçok şeyin umduğumuz gibi olmadığını anlamak çok sürmez.

Halbuki işin aslı çok farklıdır. Suçlu milyonlarca insan değil, yalnızca küçük bir grubun çıkarlarının korunduğu bu sistem ve onu olabildiğince adaletsiz uygulayan yöneticilerdir. Bir önceki nesilden veya birkaç 100 kilometre uzaklıktaki komşu ülkedeki insanlardan ya da yaşadığınız apartmandaki daha üst katlarda oturanlardan daha nitelikli, hiç olmadı daha çok emek vermeye hazır olabiliriz. Ne yazık ki onların çalışacak bir işi var, bizim yok. Çünkü işsizlik bireysel değil, içinde yaşadığımız sistemin bir sonucudur; bizim asıl suçumuz yetersiz olmak değil, mevcut sistemi sorgulamayarak suçu yalnızca kendimizde aramak olmuştur.

Peki ne yapmalıyız? İşsizin veya hak ettiğini alamayan emekçinin en büyük gücü birliğidir, yani dayanışması. Bizler bir olduğumuz ve kendimizi suçlamak yerine sistemi sorguladığımız kadar güçlü oluruz. Küçük ve mutlu bir grubun içerisine her ne pahasına diyerek girmeyi amaçlamak ve çoğu kez hayal kırıklığı ile karşılaşmak yerine; o ayrıcalıklı grubu büyütecek yeni bir sistemi savunmakla kendimizin ve ardımızdan geleceklerin kaderini baştan sona değiştirme imkânı buluruz. Bırakalım onlar bizi suçlamaya ve yetersiz görmeye devam etsinler; biz gerçek suçun ne, suçlunun kim olduğunu artık biliyoruz.

İşte Genç İşsizler Platformu’nun amacı bu! Yalnız olmadığımızı hatırlatmak; sonu gelmeyen bireysel çabalar yerine, toplumsal olarak mücadele etmek için vesile olmak. Belki bu dayanışma kısa sürede bizlere bir iş kazandırmayacak; ancak böyle bir mücadele yapmadığımız müddetçe her yeni yılda iş gücü piyasası denilen arena milyonlarcamızın daha yitip gittiği yer olacak.